Blog içi arama

3 Kasım 2008 Pazartesi

Atatürk , Sanat ve Müzik


Atatürk'ün Musıki Anlayışı
ATATÜRK'ÜN MUSIKİ ANLAYIŞI

"Efendiler!. Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim..."

Bu, ATATÜRK'ün sanata ve sanatkâra karşı büyük sevgisini gösteren sözlerinden biridir.

Büyük ATATÜRK'ün sanatı ve sanatkârı onurlandıran daha pek çok sözleri vardır.

"Sanatkâr toplum içinde, uzun çaba ve çalışmalar vermekte, alnında ışıklı sevinci ilk hisseden insandır."

"Bir millet sanatdan ve sanatkârdan yoksunsa, tam bir hayata mâlik olamaz."

Büyük ATATÜRK, milli kültürün önemli bir parçası olan sanata çok değer verilmesi gerektiğini bildiği için, sanatkârı temelli teşvik ve takdir etmiştir.

"Türk milletinin yücelmesinde, başlıca hareket unsuru olan milli kültür ve sanatın gelişmesi" ATATÜRK'ün başlıca isteğiydi.

ATATÜRK bu konudaki çeşitli konuşmalarında, hep Türk milletinin ve dolayısıyla Türk sanatının, milletin hayatındaki önemine işaret etmiş, Türk sanatının ileri hamlelerle, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşması gerektiğini vurgulamıştır.
Sanatta ve kültürde köklü bir geçmişe sahip olan Türk milletinin lâyık olduğu seviyeye ulaşması, onun temel emeli ve ideali olmuştur.

ATATÜRK, milletin hayatında gerçekleştirilmesi gereken bütün değişikliklerin zorlama ile olmayacağını, alıştırıcı ve inandırıcı bir tutumla oluşturulması gerektiğine inandığı için, özellikle Türk musıkisinde bu sistemin uygulanmasını gerekli görmüştür.
ATATÜRK'ün emirleriyle kurulan Cumhurbaşkanlığı orkestrasının bir konserinden sonra, ATATÜRK şöyle söylemiştir:

"Halkın da musıki ihtiyacını düşünmek gerekir. Halkın musıki zevkinin gelişmesi için bu musıkiye (batı musıkisine) alışması ve bu musıkiden hoşlanması için, köklü bir musıki eğitimine ihtiyaç vardır."


Nitekim, Devlet konservatuarının temeli olan musıki muallim mektebinin (1925) büyük ATATÜRK'ün bu işareti üzerine gerçekleştirilmiştir. Musıki muallim mekteplerinin amacı sanatçıdan çok orta öğretim için öğretmen yetiştirmekti. İkinci adım, bir milli musıki ve temsil akademisinin kurulmasıydı. ATATÜRK, musıkinin sadece nazarî (didaktik) bir uğraşı olarak değil, pratik ve uygulayıcı bir sistemle geliştirilmesini vurgulamış oluyordu.

Kurulan musıki muallim mektebinin sanatkârdan çok, öğretmen yetiştirmek amacına yönelik olması, genç öğretmenler mârifetiyle, memleket sathında bir musıki eğitiminin gerçekleştirilmesini sağlamaktı. Büyük ATATÜRK: "Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir niteliğinin de, güzel sanatları sevmek ve bu sahada yükselmek olduğunu" söylerken, Türk milletinin yüksek karakterine ve çalışkanlığına, milli birlik ve parlak zekâsına bilgiye bağlılığına ve yürek bütünlüğüne güvenini belirtiyor, milletin bu niteliğini her çeşit vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirilmesinin milli ülkümüz olduğunu ve bugünkü dünya içinde, tam anlamıyla medeni bir toplum içinde, yer alması gerektiğine önemle işaret etmiş oluyordu.

ATATÜRK, her konudaki düşüncelerini berrak bir akışla ifade etmiştir. ATATÜRK, elbette bir musıkici değildi, fakat derin bir musıki anlayışına ve zevk üstünlüğüne sahipti. Şu sözleri bunu anlatmaktadır:

"Bir çok defa bu musıkinin (Türk musıkisinin) tam haysiyetini bulamıyoruz. İşte bu dinlediğimiz musıki hakiki bir Türk musıkisidir ve hiç şüphesiz yüksek bir medeniyetin musıkisidir. Bu musıkiyi dünyanın anlaması lâzımdır. Onu bütün dünyaya anlatabilmek için, bizim milletçe bugünkü medeni dünyanın seviyesine yükselmemiz gerekir."

ATATÜRK, musıkimizi bütün dünyaya anlatabilmek için, milletçe medeni dünyanın seviyesine yükselmemiz gerektiğine işaret ederken, bizim için, tarihin karanlıklarında ve derinliklerinde kalmış, zengin bir musıki kültürünün gerçek değerlerini meydana çıkarmak, özellikle musıki şuuru, duygusu ve bilgisini, aynı kuvvet ve heyecanla, yeni nesillere aktarmanın gereğine işaret etmek istemişlerdir. Eski ve köklü bir geçmişe sahip millet olarak, kültürde olduğu kadar milli ve toplumsal hayatımız için de, önemli olan musıkinin, bizde alaturka- alafranga meselesi, olmakta devam etmesindeki kısır çekişmeleri de ATATÜRK; 1 Kasım 1934 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, meclis kürsüsünden söylediği şu sözlerle ülküleştirmiştir.

"Arkadaşlar! Güzel sanatların hepsinde ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi biliyorum. Bu yapılmaktadır. Ancak bana kalırsa bunda çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musıkisidir. Bir ulusun yeni değişikliğine ölçü, musıkide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün dinletilmeğe yeltenilen musıki, yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır, bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusun ince duygularını düşüncelerini anlatan, yüksek deyişlerini, söyleyişlerini toplamak, onları genel musıki kurallarına göre işlemek gerekir, ancak Türk ulusal musıkisi böyle yükselebilir, evrensel musıki de yerini alabilir. Kültür işleri bakanlığının buna değerince önem vermesini, kanunun ona yardımcı olmasını dilerim."

Büyük ATATÜRK, yıllar önce söylediği bu sözleriyle, Türk musıkisi politikasının sağlam temeller üstünde geliştirilmesinde, temel ilkeyi tespit ediyor, Türk milletinin güçlü bir musıki potansiyeline sahip olduğunu bilerek, bu musıkinin layık olduğu biçimde, çağdaş medeniyet kurallarına göre geliştirilmesini istiyor, Türk gençliğine ve sanatına yeni ve ışıklı ufuklar açıyordu.
ATATÜRK, bütün memleket işlerinde olduğu gibi, kültür ve sanat varlığımızda da, dünya ölçüsünde bir yeniliğe ve başarıya ulaşmanın böyle mümkün olabileceğini, musıkide milli olabilmenin dayandığı temel unsurlardan biri olan folklor değerlerinden faydalanmanın önemini de belirtmiş oluyordu. Nitekim bir başka zaman da şöyle söylemiştir:" Bizim musıkimiz Anadolu halkından işlenebilir."

ATATÜRK, bu sözleriyle de, memleketin Milli Kültür hazinesi olan halk musıkisini araştırılarak, ilmî esaslar ve metodlarla kültür canlılıklarıyla ortaya konulmasını vurgulamış oluyordu.

ATATÜRK Türk musıkisine alaturka damgasını vuranlardan değildi, hele Arap, Fars ve Bizans musıkilerinden etkilenmiş olduğu görüşünü asla tasvip etmemiştir.

Alaturka, her ne kadar, Türk'e mahsus, Türkvâri gibi bir anlama geliyorsa da, bunu tezyif yollu kullanmayı âdet edinenler vardır. Başı bozukluk, gerilik, uyuşukluk gibi anlamlarda kullanılmak istenmektedir. Gerçekde Türk musıkisinin, bu anlayışla vasıflandırılması son derece âmiyâne bir yakıştırmadır.

ATATÜRK'e ait olduğu söylenen bazı sözler, yanlış aktarılmış, ya da naklederler, işlerine geldiği gibi yorumlamışlardır. Bunlardan biri şudur: "Esas müzik batı müziğidir, ulusumuz için de bu müziği normal görmeliyiz."

Türk musıkisini sevmeyenler, daha doğrusu bilmeyenler, musıkimizi temelli hor görmüşlerdir. Onlara göre, alaturka musıki; Bizans, Arap ve Fars musıkilerinin etkisinde kalmıştır. Tek sesli olması dolayısıyla de iptidâidir. Daha da ileri giderek: "Kozmopolit ve egzotik, melankolik bir havası vardır, onun için bu musıkiyi kaldırıp atmalı, batı müziğini almalıdır."

ATATÜRK'e mal edilen bu sözler, nakledenlerin yorumladıkları şekilde ise, aynı konularda belgeleşmiş sözleri de vardır ki, tam bir çelişki meydana geliyor demektir. ATATÜRK, gibi bir insan, böyle bir çelişkiye düşmezdi. Şu halde bu sözler, ya noksan, ya da yanlış aksettirilmiş ya da ATATÜRK bunları başka maksatla söylemiştir.

Bâzı müfrit muhafazakârlar da ATATÜRK'ün batı musıkisini sevmediğini, dinlemekten hoşlanmadığını ileri sürmüşlerdir. Her ikisi de doğru değildir. ATATÜRK, hiçbir zaman Türk musıkisini tezyif yollu, yerme ve kötülemede bulunmamış, tersine; "Yüksek bir medeniyetin musıkisi olduğunu." söylemiştir.

ATATÜRK: "Bir ulusal eğitim programından söz ederken, yabancı düşüncelerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden arınmış, ulusal birliğimize, gelenek ve tarihimize uygun bir kültür kasdediyorum, herhangi bir yabancı kültür, şimdiye kadar takibedilen yabancı kültürlerin bozucu sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür, ortamla uyumlu olmalıdır. Bu ortam ulusun öz benliğidir." diyor. (Temmuz 1924)

Böyle söyleyen ATATÜRK, doğrudan doğruya: "Bizim için esas müzik batı müziğidir, bu müziği ulusumuz için normal görmeliyiz." sözünü yorumlayan biçimde söylenmiş olabilir mi?

ATATÜRK, Türk musıkisinin en iyi şartlarla korunmasını ve geliştirilmesini istiyor, batı musıkisini de seviyor ve hoşlanarak dinliyordu.

Halkı çoksesli musıkiye alıştırmada eğitici bir yol tutulmasını, batıya yönelik çalışmalarda, çağdaş milletler seviyesine ulaşma safhalarında, musıki ürünlerinin önemli yeri olduğunu takdir ederek, milli bütünlüğümüzü belirten, kültür değerlerimizi ve geleneklerimizi göz önünde tutarak, milli ve evrensel literatürden de faydalanarak, Türk musıkisinin kudretini batı dünyasına tanıtmak ve göstermek gerektiğine inanıyordu. Bu, Türk duygusunu ve milli heyecanını batı ölçüleri ve tekniği içinde işleyerek, bütün dünyaya tanıtmak demektir.

Atatürk'ün Sanat ile İlgili Özdeyişleri


Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, nağme olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.

(Muhit Mecmuası, Sene:1, No:2, 1928)

Sanatkâr da, toplum da uzun mücadele ve gayretten sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.

(Atatürk'e Ait Hatıralar, 1949)

Biz, çok defa, bu musikinin tam haysiyetini bulamıyoruz. İşte bu dinlediğimiz, hakiki Türk Musikisi'dir ve hiç şüphesiz, yüksek bir medeniyetin musikisidir. Bu musikiyi, bütün dünyanın anlaması lâzımdır. Fakat, onu bütün dünyaya anlatabilmek için, bizim milletçe, bugünkü medenî dünyanın seviyesine yükselmemiz lâzımdır.

(Mesut Cemil Anlatıyor: Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk II, 1954)

Dünyada medeni olmak, ilerlemek ve olgunlaşmak isteyen herhangi bir millet mutlaka heykel yapacak ve heykeltraş yetiştirecektir. Abidelerin şuraya buraya tarihi hatıralar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu iddia edenler, din hükümlerini gereği gibi araştırıp incelememiş olanlardır. ( 1923 )

(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt:II, 1952)

Aydın ve dindar olan milletimiz, ilerlemenin sebeplerinden biri olan heykeltraşlığı en üst derecede ilerletecek ve memleketimizin her köşesinde atalarımızın ve bunlardan sonra yetişecek evlatlarımızın hatıralarını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir. ( 1923 )

(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt:II, 1952)

İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki, resim yapmaz, bir millet ki, heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin getirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Halbuki bizim milletimiz, gerçek nitelikleriyle medeni ve ileri olmaya lâyıktır ve olacaktır. ( 1923 )

(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt:II, 1952)

Bir milleti yaşatmak için birtakım temeller lazımdır ve bilirsiniz ki, bu temellerin en önemlilerinden biri sanattır. Bir millet sanattan ve sanatkârdan yoksunsa tam bir hayata sahip olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve hasta bir kimse gibidir. Hatta kasdettiğim manayı bu söz de ifadeye yeterli değildir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur... Bir millet sanata önem vermedikçe büyük bir felakete mahkumdur. Birçok unsurlar o felaketin derecesini farketmez. Farkettiği gün de ne kadar müthiş bir etkinlikle çalışmak gerektiğini tahmin edemez. ( 1923 )

Hayatta musiki lâzım mıdır? Hayatta musiki lâzım değildir. Çünkü hayat musikidir. Musiki ile alâkası olmayan yaratıklar insan değildirler. Eğer söz konusu olan hayat insan hayatı ise musiki mutlaka vardır. Musikisiz hayat zaten mevcut olamaz. Musiki hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve herşeyidir. Yalınz musikinin nev'i, üzerinde düşünmeye değer. ( 1925 )

(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt:II, 1952)

İnsanlarda birtakım ince, yüksek ve temiz duygular vardır ki insan onlarla yaşar. İşte ince, yüksek, derin ve temiz duyguları en ziyade duyabilen ve diğer insanlara duyurabilen şairdir. ( 1928 )

(Muhit Mecmuası, Sene:1, No:2, 1928)

Efendiler.. Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz; hattâ reisicumhur olabilirsiniz. Fakat bir sanatkâr olamazsınız. Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim... ( 1930 )

(İ. Galip Arcan Anlatıyor, Ses Dergisinden iktibas. Sümerbank Dergisi, Cilt:3, Sayı:29, 1963)

Bizim hakikî musikimiz Anadolu Halkı'nda işitilebilir. ( 1930 )

(Ayın Tarihi, Sayı:73, 1930)

Vatan bütün evlatlarının çalışması ile ve yardımı ile yaşar ve bundan başka toplumunu mekanizmasında faydasız hiçbir parça yoktur. Devleti idare eden bakanla, vatanın refahına elinin işi ile yardım eden sanatkâr arasında, yalnız küçük bir fark vardır, o mda şudur. Birinin vazifesi, bir diğerininkinden daha önemlidir. Fakat her ikisinde de iyi yapılmak şartıyla, ahlaki değer aynıdır. ( 1930 )

Yüksek bir insan toplumu olan Türk Milleti'nin tarihi bir özelliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan gelen zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini ve milli birlik duygusunu devamlı olarak ve her türlü vasıta ve önlemlerle besleyerek geliştirmek milli idealimizdir. ( 1933 )

(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt:II, 1952)

Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk Müziği'dir. Bir ulusun yeni değişikliğine ölçü, müzikte değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir... Ulusal; ince duyguları, düşünceleri anlatan; yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir an önce, modern müzik kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk ulusal müziği yükselip, evrensel müzikte yerini alabilir. ( 1934 )

(Ayın Tarihi, Sayı:12, 1934)

Sinan'ın heykelini yapınız. ( 1935 )

(TTK Belleten, Cilt:III, Sayı:10, 1939, Lev:XCIII... Atatürk el yazısı ve imzası ile yazmıştır)

Güzel sanatların her dalı için, Kamutay'ın ( TBMM'nin ) ilgi ve emek, milletin insani ve medeni hayatı ve çalışkanlık veriminin artması için çok etkilidir. ( 1936 )

(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt:I, 1945)

Güzel sanatlarda başarı; bütün inkılâpların başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır. Onlar, bütün başarılarına rağmen medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan daima yoksun kalacaklardır. ( 1936 )

(Cumhuriyet Gazetesi, 10.11.1941, Cevat Abbas Gürer)

Edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır: Söz ve anlamı, yni insan beyninde yer ede, her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyen veya okuyanların çok ilgisini çekecek şekilde söylemek ve yazmak sanatı. Bunun içindir ki, edebiyat, ister nesir şeklinde olsun, ister nazım şeklinde olsun, tıpkı resim gibi, heykeltraşlık gibi, özellikle müzik gibi, güzel sanatlardan sayılmaktadır.
İnsanlıkta en müspet ilim ve en ince teknik esaslarına dayanan hayatla ve kanla karşılamak kendileri için kaçınılmaz olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslek bile, kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek ve bu büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğunu hazırlayabilmek için uyandırıcı, yönlendirici, harekete geçirici ve nihayet fedakâr ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur.

Bu itibarla, edebiyatın her insan topluluğu ve bu topluluğun şimdiki durumunu ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için en esaslı eğitim vasıtalarından biri olduğu, kolaylıkla anlaşılır.

Bunun içindir ki, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı, edebiyat öğretiminde şu noktalara, özellikle önem ve kıymet vemelidir:

1 - Türk çocuğunun kafasını, doğuştan sahip olduğu dikkat ve özene göre oluşturmak; bu, Cumhuriyetin sağlıkla ilgili olan bakanlığa da düşen bir vazifedir.
2 - Güzel korunan Türk kafa ve zekâlarını açmak, yaymak, genişletmek. Bu, özellikle Kültür Bakanlığı'nın vazifesidir. Bununla birlikte, kabiliyetli Türk çocuklarının kafalarına müspet ilim ve maddi teknik kavramları, yalnız nazari ( kurumsal ) olarak değil, aynı zamanda pratik vasıtalar ile de değiştirmek.
3 - Bir taraftan da, Türk kafalarındaki kabiliyetleri, Türk karakterindeki sağlamlıkları, Türk duygularındaki yükseklik ve genişlikleri, kendilerini hiç zorlamadan, doğal bir şekilde ve olduğu gibi ifadeye onları alıştırmak.

Bunlar yapılınca, netice şu olacaktır: Türk çocuğu konuşurken, onun ifade ve anlatış şekli, Türk çocuğu yazarken, onun ifade ve üslûbu, kendisini dinleyenleri, onun yürüdüğü yola götürebilecek bu kabiliyeti sayesinde, Türk çocuğu kendisini dinleyen veya yazısını okuyanları peşine takarak yüksek Türk idealine iletebilecek, ulaştırabilecektir.

Bu edebiyat görüşü, böyle bir edebiyat öğretimi sayesindedir ki, edebiyattan anlaşılan amaca ulaşmak mümkün olabilir. (1937 )


(Ayşe Afetinan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 1959, TTK Yay.)




ATATÜRK'ÜN SEVDİĞİ ŞARKILARI DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN


Atatürk, Sanat, Sanatçı ve Resim

Hiç yorum yok:


" Bir şey yapmaya ve o konuda küçük bir adım atmaya karar veriyorsunuz. Aniden, o küçük adım bir rüzgara dönüşüyor, büyüyor, hızlanıyor ve sizi asla geriye dönüş imkanı olmayan yerlere götürüyor... Böylesine bir olasılığı her an düşleyebilir, hatta öngörebilirsiniz de fakat yaratılan rüzgarın daha ne kadar büyüyebileceğini hiç kestiremezsiniz."